Doom Eternal Oyun İncelemesi
Selamlar pek sevgili oyuncular. Malum salgın vesilesiyle evlere hapsolduğumuz ve belki de oyunlarla normalden daha fazla sıkı fıkı olduğumuz şu günlerde birçok başarılı yapım da peşi sıra çıkışını gerçekleştiriyor. Fakat hiç yalan söylemeyeceğim, içlerinde belki de en çok beklediğim, en çok sabırsızlandığım oyun DOOM Eternal’dı. Ve en nihayetinde Mart ayının ikinci yarısında oyunun basın kodları biz editörlerle paylaşıldı ve böylece iblis avı tekrardan başladı.
Mazinde bir Tarih Yatar, Yaşa Doom Slayer
Bethesda, id Software markasını bünyesine kattığında Wolfenstein, DOOM gibi serilerde haliyle beraberinde firma değiştirmiş oldu. “Single Player” oyunculuğun son kalesi olarak gördüğüm Bethesda’nın bu hamlesi hali hazırda büyük bir Wolfenstein hayranı olan beni tam anlamıyla mest etmişti. Akabinde yeni oyunları da görünce yanılmadığımı anlamıştım. Bethesda’nın Wolfenstein’a kattığı en büyük yenilik hiç kuşkusuz hikaye anlatımı ve karakter derinliğiydi. Artık Wolfenstein unutulmaya yüz tutmuş, tozlu raflardaki yerini almış bir seri değil; güncel, popüler ve çok başarılı bir seriye dönüşmüştü. (Youngblood’ı lütfen unutalım.)
2016’da yediği reboot ile hayatımıza tekrar dahil olan DOOM için de hemen hemen aynı şeyler geçerli aslında. Fakat DOOM, Wolfenstein gibi hikaye, karakter ve sinematiğe çok da boğulmadı. Temelinde iblis avlanan bir oyun olduğu unutulmadı. Fakat bununla beraber asla bir Painkiller yüzeyselliğine de indirgenmedi oyun. Hikayeye dahil olmak isteyenler de es geçilmedi. Hikayeyi bir kenara bırakıp aksiyonda boğulmak isteyenler de unutulmadı. Anlayacağınız 2016’da çıkan DOOM şahsi kanaatim her yönüyle olması gerektiği gibi bir oyundu. DOOM Eternal da bu başarıyı mükemmel bir şekilde devam ettiriyor.
Bir önceki oyundaki Mars – Cehennem arası seyahatlerimiz ve akabinde yaşanan olayların ardından demonlar gezegenimizi işgal etmiş durumda. Pek sevgili karakterimiz Doom Slayer ise cehennem istilasını engellemek ve bunun için de cehennem rahiplerini yok etmek misyonuyla macerasına başlıyor. Açıkçası biz oyuncuları çok fazla duygulardan duygulara sürükleyecek bir hikaye beklemek yanlış olur lakin oyunun ilerleyen saatlerinde çok güzel sürprizler ve “Vay be” dedirtecek anlar mevcut. Bu sebeple hikayeye dair daha fazla detay vermek istemiyorum. Ama şu kadarını söyleyeyim; DOOM markası, kendi evrenini oluşturma konusunda gayet başarılı…
Tüm Cehenneme Karşı, Tek Kişilik Bir Ordu
Öncelikle DOOM Eternal’ın günümüz alışılagelmiş oyun yapısına göre fazlasıyla sert ilerlediğini söyleyerek başlamak isterim. Oldukça gaza getiren bir giriş sahnesi ve muazzam bir soundtrack eşliğinde ekranda beliren DOOM Eternal logosunun ardından kendimizi direkt aksiyonun içerisinde buluyoruz. Basit “tutorial” mekanikleri yok, sürekli ne yapmamız gerektiğini söyleyen NPCler yok, siperde bekle iyileş ve devam et saçmalığı yok. Bir “Old School Shooter” oyunundan ne bekliyorsak onlar ve çok daha fazlası var. Peki, mesela neler var? Birazda oynanış detaylarından bahsedelim.
Öncelikle vahşice öldürülmeyi bekleyen tonla demon var, bu konuda hem fikiriz sanırım. Ve aradan geçen dört yıla yakın sürenin ardından çok daha gerçekçi, detaylı ve cidden etkileyici gözüküyorlar. Yine Combat ve Super Shotgun, Heavy Cannon, Chaingun, Plasma Rifle, Rocket Launcher gibi silahlarımız ve bu silahlarımızın 2 farklı saldırı modu bulunuyor. Tabii ki seri ile özdeşleşen BFG-9000 ve tanıtım videolarında gaza gelip çığlıklar attığımız, meşhur Crucible’ı da unutmamak lazım…
DOOM Eternal’ın gelişim ara yüzleri ise bir önceki oyundan çok daha çeşitli ve detaylı. “Arsenal” başlığı altında yine silahlarımızı, saldırı modlarını ve özelliklerini geliştiriyoruz. Fakat Eternal’daki karakter gelişim seçenekleri çok daha önemli. Yaptığımız zırh güncellemeleri, topladığımız rune’ler,akabinde açılan perk’ler falan derken oyunda ilerledikçe karakterimizdeki güçlenme net bir şekilde kendini belli etmeye başlıyor. Ve açıkçası bu durum benim en çok hoşuma giden detaylardan biri oldu. Kendine RPG diyen çoğu oyunda bile bu denli bir karakter gelişimi ve daha da önemlisi bunun oyuna etkisini göremiyoruz. Oyunun ilerleyen saatlerinde Doom Slayer ile arenalara adeta tek kişilik bir ordu gibi giriyoruz. Oynanış mekaniklerine tam anlamıyla adapte olduğumuzda, duvarları inleten soundtrack listesinin de katkılarıyla kendimizi zevkten dört köşe bir halde, bağıra çağıra iblislere mermi kusarken buluyoruz. Ve açık konuşmak gerekirse son birkaç yıl içinde, kendimi bir oyuna hiç bu kadar kaptırdığımı hatırlamıyorum.
Aksiyon, Müzikler ve Düşmeyen Oyun Temposu
Peki, başka nelerden bahsedebiliriz? Aklıma gelen birkaç detayı da peşi sıra sizlere sunayım. Öncelikle DOOM Eternal, bir önceki DOOM’a göre çok daha hızlı olmanız gereken bir oyun. “Sanki bir önceki oyun yavaş mıydı?” demeyin. Bu sefer oyunda nispeten daha dar arenalar ve belli yöntemler kullanılmadığında bizi zorlayacak olan düşman çeşitleri var. Fakat gözünüz korkmasın. Çünkü Eternal’daki platform ögeleri çok daha fazla. Asla köşeye sıkışmayın, sürekli hareket halinde olun ve platform ögelerini kullanmaya dayalı yeni oynanış mekaniklerinin tadını çıkarın.
DOOM Eternal’ın oynanış süresi fazlasıyla tatmin edici. Temposu ise gayet akıcı. “Bu arena bitti, şimdi hemen diğer arenaya geçiyoruz.” gibi bir ilerleyiş asla yok. Daha koridor tipi bölümler, Metroidvania tarzı bölümler, çeşitli mekan bulmacaları içeren bölümler falan derken oyun asla tekdüze bir gidişata saplanmıyor ve bu sayede oyuncu asla sıkılmıyor. Haritaların dört bir yanına dağılmış toplanabilir öğeler ise keşfetme arzumuzu her daim ayakta tutmayı başarıyor.
İncelemede ara ara değindiğim üzere müzikler tek kelimeyle müthiş. Bir önceki DOOM’da da harikalar yaratan Mick Gordon yine iş başında. Neredeyse her bölümün kendine has ve aşırı gaz müzikleri mevcut. Sanki oyunu tekrar tekrar oynamamız için yeterince sebep yokmuş gibi, bir de sırf bu müzikler için bile bir kez daha oynanabilir.
Son Sözler
DOOM Eternal, her anlamda 2016 çıkışlı DOOM’un üzerine koyan, daha ileride, çok daha gelişmiş bir oyun olmuş. Hikayesi tatmin edici, atmosferi doyurucu ve aksiyon seviyesi kelimenin tam anlamıyla “şeytani” seviyede… Özellikle PC platformunda, Steam’den edinecek arkadaşlar için, güncel oyunların ortalama çıkış fiyatları düşünüldüğünde, DOOM Eternal‘ın 199 TL gibi gayet makul bir etiketi olduğunu da tekrar hatırlatmak isterim.
Doom Slayer’a geleneksel iblis avında başarılar, biz oyunculara ise iyi eğlenceler diliyorum. Görüşmek üzere…
2005’te eve internet girdiğinden beri araştırıyorum. Yeni konular öğreniyorum.